Genel olarak karamsar
ve gerçekçi biriyimdir.
Buraya ilk geldiğimde
de öyleydim. Şimdi de öyleyim.
Son 2 yılda Dünya’da
ve Türkiye’de nahoş olaylar yaşandı. Durum giderek berbatlaşıyor.
Tüm bunlara karşın,
şu anda burada olduğuma memnunum.
Blogculardan aşırı
gayrımemnunum ama ‘beter olsunlar’ diyorum. İnsan, kalemi eline aldığında veya
klavyenin başına oturduğunda, buradakilerin yazdıkları şeyleri yazacaksa, hiç
uğraşmasın daha iyi. Boşuna bilgi gürültüsü oluyor.
Bunlara rağmen, yine de
memnunum. Çünkü:
Yapmak istediğim şeyi
fazlasıyla becerdim: Tabu olan ve bilinmesi zorunlu olduğu halde, kimsenin
aklına gelmeyen, özellikle getirilmeyen konuları gündeme getirdim. Kalıcı bir
söylem bu: Yıllar sonra da, kanıt olarak yerinde duruyor olacak.
Onları yazarken de,
kişiliğim dönüştü.
Tümüyle kuramsal
biriyken, bazı pratikler üretmek durumunda kaldım.
Ben buna ‘tao’
diyorum: ‘Yürünebilir bir yol’ ve ‘uygulanabilir projeler’ anlamına geliyor.
İnsanların bir
bölümünü ikna edebildiğim, aldığım geri-beslemeden (feed-back) belli.
Daha önümde birkaç
onyıl var. Bu durumda, karamsarlığım gelecek için ortadan kalkmış oluyor. Kendi
işimi kendim görüp, geleceğe demokrasi için açık ve uygulanabilir bir yol
bırakacağım.
Bu düşüncelerin, nüfusu
100 milyona çıkacak Türkiye’de 1 tek veya tümden 100 milyon kişi tarafından kabülünün
epistemoloji açısından anlamı yok. Ne Aristo, ne de Lao Tzu yaşarken, o denli
etkili değillerdi. Sonradan, düşüncesel ve düşünsel açıdan, yavaş yavaş
derinlere girerek, yüzyıllar boyunca etkili oldular. Ben de öyle olacağım.
Bunlar gerçekleştiği
için, Milliyet Blog’a teşekkür etmeyeceğim. Kendimi kimseye karşı borçlu
saymıyorum. Tarihten epeyi bir alacağım var.
Burada da, nice taviz
karşılığında tutunabildim. Editörler de, bana karşı bazı tavizler vermiş
sayılırlar. ‘Karşılıklı uzlaşma’, buna deniyor.
Olsun: Sonunda,
yaşamda slalom çizmeyi öğrendim.
Her zamanki gibi,
çıkış repliği: Yola devam...
(23 Haziran 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder