Milliyet Blog yeni
aşamalara vardı. Aşağıdakiler, bunlar hakkında yalnızca kişisel
düşüncelerimdir:
Sayfası en çok
görüntülenenin tıklanması 700.000’e limitleniyor. Bu da, 6 ayı aşkın bir sürede
bu bloglara bakan tüm okur sayısının 750.000 civarında olduğunu gösteriyor. Bu,
en çok görsel malzemeye ilgi duyulduğu için, fotoğraf tıklanmasının limiti olan
250.000’e göre büyük bir sayı. Ayrıca, Milliyet’in internet sayfasına
girenlerin büyük bir bölümünün blog bölümünü okuduğu ortaya çıkıyor.
Milliyet ana internet
sayfasına konmak okur sayısını çok etkiliyor. En çok tıklanan makale 80.000’i
geçerken, bu sayı sayfa görüntülenmesinde 5.-7. sıraya denk geliyor. İlkinin
tek blogla ve göreli kısa bir sürede, ikincisinin 200 civarında blogla aylar
ölçeğinde bir sürede toplandığı düşünülürse, fark belirginleşir.
Her ikisini de, matbu gazetelerdeki köşe yazarlarının internetteki
yazılarının tıklanması ile karşılaştırınca, fark ortaya çıkıyor: Onların
reytingi en çok 2.000 civarında oluyor.
Milliyet blogda 600’u
aşkın yazar oldu ama bunun yalnızca ilk 30’u sürekli yazar modunda. Yazar
başına 10 blog ya düşüyor, ya düşmüyor. Ortalama süre ise, 300. yazarın giriş yaptığı
Ağustos 2006 başına göre 3 ay. 3 ayda 10 yazı, 7-10 günde 1 yazı eder. Aynı
ortalama süreye sahip yazarların 5 ve aşağısıda yazısı olanlar için ‘hobi yazar’
denebilir.
Herhangi bir gazetede ortalama 100 köşe yazarı oluyor. Bu açıdan
Milliyet blog yeni bir köşe yazarı kuşağını şimdiden yaratmıştır diyebiliriz.
Şerh: Tuhaf bir biçimde, Milliyet’in açtığı yolu hiçbir diğer gazete izlemiyor.
Oysa, blogcu başlıklı Türkçe blog sitesi yazılı basında epeyi haber olmuştu.
Onlar 200.000’i aşkın yazar barındırıyormuş: Türkiye’de gerçekten her 3 kişiden
5’i yazar.
Milliyet bloglar,
sosyal soslu magazin ortalamasında seyrediyor. Olağan koşullarda bir köşe
yazarı kendinden pek söz etmez. Ediyorsa da, bunu bir şeyin dolaylı reklamını
yapmak için yapar: Örneğin, geçen pazar şurada yemek yedim, gibi. Blogların
aile, aşk, vd konularında epeyi kalabalık olduğu düşünülürse, buralardaki
samimiyetin, itiraf-com abartısına düşmeyen makul bir dozda olmasının okuru
çektiği düşünülebilir. Diğer bir nedense, 600 yazarın 6.000-60.000 arkadaşı
vardır zaten, onlar yazarını doğrudan tanıdıkları için okurlar. Bir de,
yazanlar bunun ayırdında değil ama samimiyetin dilinde aşırı standartlaşmışlık
var. Sıradan insanların özel mektuplarının koleksiyonunu yaptığım için bilirim:
Taa 1930’lardan itibaren mektup dili, her 10 yıllık dilimlerde bir standartlık
taşır, bu o türden bir standartlık değil: Daha çok radyo DJ’lerinden edinilmiş
popüler altkültür dili.
Blog yazarları derin yazılar yazmıyor pek. Bunu itiraf da ediyorlar, o
zaman pek okunmuyorlarmış. Yanısıra bir gerçek daha var: Matbu gazetelerin köşe
yazarları da ortalamada düşünce açısından ve bilgi sığdır. Hataları yüzlerine
vurulunca, bundan pek hazzetmezler de. Demek ki bu konuda her iki tarafta da
koşutluk var.
Yazarlar henüz
ayırdına varmadı: Bu işten Milliyet çok karlı çıktı. 100.000’erden satabilecek
10 derleme kitap yapılsa, Türkiye’nin çok-satar listelerini zorlayacak ve
milyonlarca dolarlık bir pazar oluşmuş demektir.
Matbu gazetelerin 100’er köşe yazarına, ayda 1.000 dolar net maaş, artı
maliyeti 2.000 dolardan olmak üzere, yılda epeyi milyon dolar ödedikleri
hesaplanabilir. Merak ediyorum: Bir Çetin Altan gibi eski tüfek, yeni kuşak
sanal köşe yazarları hakkında ne düşünüyor, diye. İşlerini kaptırmaktan
korkuyorlar mıdır acaba?
Bazı blog yazarları
Milliyet’i ekşi sözlük ile karıştırmaya başladı. Bir blog kardeşliği veya blog ‘garden’
partisi gibi, post-modern tasarımlara kapıları açık.
İşini en ilginci, ulu
manituların, yani Milliyet’in asıl sahiplerinin ve CEO’larının ne düşündüğünü
bilmiyoruz. Onlar bizim ne düşündüğümüzü yazdıklarımızdan okuyabiliyor ama
bugün 600 blog yazarından en az yarısının Milliyet’in en tepesinde kimin
oturduğunu bilmediğine eminim. Şimdilik, tıpkı matbu kitaplar dünyasında
olduğu, onlarla aramızda editörler klanı var.
Bu biçimiyle
bloglaşma ticari sonucunu yakaladı, hem de hepi topu 6 ayda. Ancak, her ne
kadar artık medya yalnızca bir meta sayılsa da, işin kültürel yanı da var. %
1’lik oranı hesaba alırsak, 6-7 tane marjinal yazarımız var demektir. Onlardan
biri olduğumu 90 günde açıkseçik ortaya koydum. Bize arka kapının yolu görünecektir
herhalde.
Kendi öznel
izlenimimi ekleyerek 2. etap değerlendirmemi kapatayım: Milliyet bloga
çaresizlikten geldim. 3 ay sonra hala çaresizim. Bir yazar olarak, 30 küsur
yıllık çabam bir hiç değerinde.
(6 Kasım 2006)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder