Öncelikle birkaç
gündür izlediğim sayıları bir aktarayım, diğerleri de benzerdi:
07.02.07 için saat
19:30 itibarıyla geçerlidir:
Bir günde:
“31.824 kez blog
okundu.
7.074 adet blog
okundu.
112 adet blog yazıldı.”
Bu verilere bir
bakalım:
Öncelikle okunan blog
sayısı, yazılan blog sayısının epeyi katı durumda; yani okunan eski yazılar,
yeni yazılardan katlarca çok. Bu konuda yakınan yazarlara belirtilir.
Ara nağme: Kendi
hesabıma, 6 ay önce yazdığım bir metnin bugün bile 1 okur tarafından bile
okunmasını, gelecekbilim açısından çok işlevsel bulurum. Bu proje gelecekte tasfiye
edilecekse bile, şimdilik daha 5 yıl orada duruyor olacak. Ben de, ana arzum
olan, geleceğe seslenme işlevimi yerine getiriyor olacağım. Bu sonuç beni
şaşırttı açıkçası. Şerh: Okunmak, anlaşılmak demek değildir tabii ki.
1.100 küsur yazarın
110 küsur metin yazması ise, bir yazarın ortalama 10 günde bir yazıyor olduğu
anlamına gelir. Ayrıca, yazar başına düşen metin sayısı bir türlü 10’dan 20’ye
çıkamadığı için, yazarlarımızın çok metinden değil de, az metinden yakınması
gerektiği sonucunu imler. Ya da başka bir deyişle: Yılda 35 yazıyla yazar
olunmaz, hele hele bu metinlerle hiç olunmaz.
İlk hiperaktif 10
yazarın günde 1 metinden çok yazıyor olması, tuhaf bir biçimde sonucu pek
etkilemiyor. Eh metinlerinin de, yavaş yavaş araya kopya kağıdı konmuş gibi
olmaya başlaması da, tarihin ironisi diyelim. (Bendeniz, herhalde 9.’culukla
11.’lik arasında asansör takım olmuş olmalıyım.)
Sayfası
görüntülenmeyle, metinlerinin toplam okur sayısı arasındaki oranın 1/3 ila 1/5
arasında olması, Milliyet blogun ‘chat’ veya muhabbet sayfalarıyla
karıştırıldığının bir göstergesi olsa gerek. Oradaki 3-5 paragrafla kimi nasıl
beğeneceklerse…
Kendi metinlerimin
aldığı mesaj ve yorumlardan edindiğim bir izlenim de şu: İnsanların beynine
giden, kulak ve gözden başka yollar da var. Sağ yönü imleyip de, sol tarafta
öyle bir şey olmadığını belirten tepkilerden sonra, işi tuluata vurmaya karar
verdim.
Yazar sayısının
1.000’i geçmesi, 100 civarındaykenden daha değişik bir panorama yarattı: Bu
1.000 kişi demografik açıdan, asıl internet kullanıcısı 1 milyon kişiyi
resmettiğinden dolayı, çokluk bizi daha önceki e grup dağılımına geri
taşımakta. Yani: Bu ülkede dişe dokunur 1.000 yazar çıkmadığı gibi, dişe
dokunur 1.000 aday da çıkamıyor. Gerisi havanda su dövmek olmakta. Bir de
azınlık klanı, imtiyazlarını kaybetmekten dolayı matem tutmaya başlayabilir.
Düşünsenize: Olimpiyat Stadı’nda bir yazar buluşması: 100.000 kişi birarada,
Orhan Abi söylüyor: Biraraya gelemeyiz. (Üzmeyin kendinizi, Ekşi Sözlük de aynı
batağa saplandıydı.) Ne güzeldi ama Taksim Meydanı’nda 3 kişi gözgöze, çiçekler
böcekler.
Toplam olarak
Milliyet blog, tam da halkımızın şu anki kültürolojik eğilimini simgeliyor:
Ortada ööle bir moda
değişiklik rüzgarı var: Aynı rüzgarı yiyip, yokuş aşağı uçan da var, yokuş
yukarı uçan da (zaten bu yelkencilikte de mümkündür, bilenler bilir)…
En üzüldüğüm durum
şu: Bu modayı da, obur netizenlerin yutup bitirivermesine az kaldı. Hele gelsin
küçük bir kriz, hele bir teknelerin salmaları bir titresin, bakın görün o zaman
tekneyi önce hangi fareler terkediyor…
Dipnot: Millliyet
blog, Türkiye için e gruplardan ve bloglardan sonra gelen üçüncü dalga. Daha
öncekilerin hatalarını yinelemekle ve epsilon sevaplar kazandırmakla meşgul…
Kardeşi Hürriyet, 6 aylığına yitirdiği, internet izlenme oranında yeniden onu
yakaladı, bu bile başlı başına yeterli bir gösterge (bakınız: ‘alexa com’).
(7 Şubat 2007)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder