Milliyet blog yazar
sayısı 1.000’e doğru gidiyor. Böylelikle, büyük sayılar kuramına göre, sonul
panoramanın artık yavaş yavaş belirginleşmeye başladığını düşünebiliriz.
Bu sayı, yaklaşık olarak
gazetelerdeki toplam köşe yazarı sayısına eşit.
Televizyon ve futbol
yazarları, matbu gazetelerdekinin aynı doğrultuda metinler yazageldi.
Popüler ve
tüketiciliğe yönelik yazılar ise, matbu gazetelerdekinin biraz altında. Bunda
gazetecilerin editörlerinin yönlendirmesi ile ısmarlama yazılar yazmasının payı
yüksek.
Aşk ve aile yazıları,
blog yazarlarının biraz daha genç olması nedeniyle, bloglarda çok daha yoğun
görüldü. Öyle de gider.
Ciddi ve derin bilgi
gerektiren yazılar ise hedefine pek ulaşmadı. Bunda bu yazıları blog
okurlarının da pek yeğlememesi etken olsa gerek. Blog yazarları hiç okunmayan
metinler yazmak istemediklerini açıkça dile getirdi.
Yazar başına düşen
metin sayısının sürekli bir sabitte (9-10 arası) kalması ve bunun haber
yorumları yapanlar için çok büyük sayılarda (blogdakinin 25 katında) bile aynı
oranı vermesi tuhaf. Bu aynı zamanda Türkçe en büyük blog sitesinin oranını da
belirtiyor. Demek ki bu bir moda veya insanların uzun süreli işler yapacakları
yok veya gençler maymun iştahlı. Ne 1 yılda 12 kitap okuyarak, ne de yılda 12
metin yazarak bir yere varılabilir. Yalnızca okumuş cahil ve hobi yazar olunur.
20 yıllık özel mektup
koleksiyonumdan da aynı sonucu çıkarmıştım: Kitleye söz hakkı verildiğinde,
kitlenin söyleyecek sözü yok, çünkü düşüncesi yok. Bir metin yazmadan önce,
gereken metinler okunur. Bu yazarlar için, ‘100 oku, 10 yaz, 1 yayınla’
ilkesidir. (Vedat Günyol 1955 civarında Fakir Baykurt’a demiş.) Blog
yazarlarının ortalama 3 aylık sürede, 100.000 sayfa yazdığını da sanmıyorum,
1.000.000 sayfa okuduğunu da. Üstelik hemen hiçbir metin 1 sayfada kalmıyor.
Demokrasi güzel. Söz
hakkı güzel. Boş laf ve gürültü güzel değil. Bunu gördük.
Bu örnekleme kitleden
epeyi yazar çıkacak, onu da gördük. Bunun yarısı sürpriz kişiler olacak, yarısı
sağlam ata oynayanlardan çıkacak. Sürprizler, editörlerin sürpriz yaparak seçip,
Milliyet ana sayfasına koyanlardan çıkacak. Sürpriz olmayanlar ise zaten enler
sayfalarında kendini gösterdi.
En üzüleceğim 2
durum, biraz ilgi görseydi, biraz sabır gösterseydi, gerçekten yazar
olabileceklerin kalabalıkta kaynayıp gitmesi. Bir de, Türkiye’de yazarlara
karşı yayıncıların asla ve kata demokratik davranmadığı.
Ben mi?
100 günde düşündüğüm
noktaya vardım. Bundan öteye burada bana yol yok.
(28 Kasım 2006)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder