6 Ağustos 2013 Salı

FUNDA CANTEK’İN SORULARI ve YANITLARIM


Adım 1:

1.        Hatırlayabildiğiniz ilk gazete okuma deneyiminiz kaç yaşına denk düşer?

İlk okuduğum metin bir gazete yazısıdır. 1966 Mayıs’ta Milliyet’te ‘Düşünenlerin Düşünceleri’ köşesinden bir yazıydı. O günden beridir, 40 yıldır gazete okuruyum.

2.        İlk okumaya başladığınız gazete veya gazeteler hangileriydi? Sizi gazetenizi değiştirmeye yönelten etkenler neler olabilir?

Babam eve önce Akşam, sonra Milliyet aldı, Çetin Altan nedeniyle.
Aslında gazete okumama noktasına geldim ama yazarlığım bunu engelliyor. Sağcı gazeteler hariç, herhangi bir gazeteyi hiçbir neden olmaksızın alabilirim. Uzun yıllar Cumhuriyet aldım ve okudum. Uğur Mumcu Milliyet’e geçtiğinde bıraktım. Hafta sonları en az 2’şer gazete alırım. O eski gelenek bende de baki.

3.        Eskiden beri takip ettiğiniz bir köşe yazarı, bir sayfa veya tefrika/fotoroman v.b. var mıdır?

Her gazetenin tüm çizgili ürünlerini izlerim. Bildiğim en eski köşe yazarı Sami Kohen’dir. Çetin Altan’ı okumayı Güneş’e veya Sabah’a geçtiğinde bıraktım. Şimdi tüm köşe yazarlarını atlayarak izliyorum. Tüm yazılarını okuduğum köşe yazarı yok. En çok sayfa kenarındaki haberleri okuyorum, çünkü asıl haber değeri taşıyanlar özellikle oraya konuyor. Bunu 1986’da Cumhuriyet için yaptığım bir ankette de söylediğime göre, durum en az 20 yıldır böyle. Gazetelerin ekonomi ve dünya sayfalarını muhakkak baştan sona okurum.

4.        Gazeteyi elinize aldığınızda veya internette okumaya başladığınızda ilk hangi sayfasına veya hangi haberlere bakarsınız? (örn. spor sayfası, herhangi bir köşe yazarı, manşetteki haberler, ekonomi sayfası v.b.)

Dünya haberleri.

5.        Gazete okumadan geçireceğiniz bir gün, hafta veya ay sizi nasıl etkiler?

Tatillerde 3. günden sonra canım gazete istiyor, okuyunca yine sinirleniyorum.

6.        Gazeteyi sürekli internetten mi izlersiniz, yoksa satın alıp elinizde tutarak okumaktan keyif mi alırsınız? Gazeteyi internetten veya kağıt üzerinden okumak arasındaki farkı nasıl tarif edersiniz?

Her ikisini de seviyorum. Henüz pek kimse ayırdında değil ama gazetelerin internet ve matbu nüshaları birbirinden oldukça farklı. İnternet nüshasını çok daha hızlı okuyabiliyorum. Matbu nüshalarda ise, mini minnacık ama tarihi etkilecek değerde olayları çok okudum. Örnekse, ilk yüz naklinin ilk haberciği birkaç satırcıktı.

7.        Gazeteye “okur mektubu” veya yorum yazar mısınız? Yazarsanız genelde hangi konularda yazarsınız? Mektup yazıp postalamayı mı, yoksa internet adresine yazmayı mı tercih edersiniz?

En az 5 gazeteye okur yorumu yazıyorum. Hürriyet’te ayrı bir sayfam var, 3 ayda 100 yorum gibi bir toplamdayım. En çok dünya haberleri ve gündem başlıklarında yazıyorum, onu da onlar kaydettiği için biliyorum. İnternet adresine gönderiyorum.

8.        Bir köşe yazarını sürekli takip edip, onun ele aldığı konulardaki eleştirilerinizi veya yorumlarına katıldığınız noktaları belirtmek, onu desteklemek için yorum veya mektup yazar mısınız?

Evet ama en nitelikli köşe yazarı bile, uzman olduğu konuda bile, düz yolda yürürken tökezleyen sakarlar gibi davranıyor. Öncelikle bilgi eksikliği, sonrasında ilgi eksikliği var. Türkiye’de hiçbir yazar çeşidi okur değildir. Bir de yanlışlarını yazınca, bozuluyorlar.

9.        Bir köşe yazarını takip ediyorsanız, sizi ona bağlayan unsurlar nelerdir? Onu takip etmekten vazgeçmeye yönelten sebepler neler olabilir?

Belli bir ideolojik noktayı belirgin olarak dile getirmesi. Ateistim ama şeriatçıları okurum ki karşıtım ne diyor bileyim. Bulanıklaşması, muğlaklaşması onu okumaktan beni vazgeçirir. Liboşlaşma nedeniyle, bu çok sık vuku buluyor.

10.     Sizi blog hazırlamaya yönlendiren etkenler nelerdir?

Çaresizlik. Yaptığımı baştan olumsuzlayarak yaptım. Metinlerime telif alacağıma, birilerine binlerce dolar kazandırdım. Az değil: 2-3 kitaplık malzeme yayınladılar.

11.     Hangi kategoriyi seçerek blog hazırlamaya başladınız? Neden? (Mesleki özellikleriniz mi, karakter özellikleriniz mi, hobileriniz mi veya herhangi başka bir sebep mi sizi bu kategoriyi seçmeye yönlendirdi?)

Gelecekbilim, çünkü Türkçe’de bu konuyla ilgili yazar, makale, şu bu yok ve bu konuyu 28 yıldır çalışıyorum, yani çok iyi biliyorum. Bir de, Türkiye’nin koyun gibi güdülmesinden bıktım, gelecekbilim bunu engelleyebilir. Daha birçok uzmanlık konum var ama acil öncelikli olan buydu, tek konu hakkı verildi, ben de bunu yeğledim.

12.     Milliyet Gazetesi blog hizmetini tanıtırken, blog sahibinin gündem belirlemedeki önemli rolünü vurguluyor ve “gündem sizsiniz” diyor. Blog hizmetinin gerçekten okuru/blog sahibini gündem yaratmada etkin hale getirdiğine inanıyor musunuz?

Hayır. Tam tersine sahte gündem veya gündemsizlik getirdi ve asıl amaç bu: Bilgi gürültüsü içinde doğru bilginin silinmesi. Medya bu rolü üstlendi. Yazılanlar 11 sosyal zeka yaşı ortalamasına sahip, krolonojik yaş ise 30’un biraz üzerinde. Kendi yazdıklarım ise, toplu bilisizliğe (collective unconscious) yönelik. Kitleyi, bilinç düzeyinde karşı çıksa da, zaman içinde yeni düşüncelere ve değişimlere hazırlamaya yönelik. Bu yönde sonuç alınacağına eminim ama benim görmem mümkün olmayabilir, çok uzun vadeli bir iş.

13.     Milliyet Gazetesi blog hizmetini bir tür “internet günlüğü” olarak da tanıtıyor. Siz de bu benzetmeye katılıyor musunuz? Sizce de blog sayfanız sizin internette yayınlanan ve geniş bir kitleyle paylaştığınız günlüğünüz mü? Eğer böyle düşünüyorsanız, günlüğün içerdiği mahremiyet ve samimiyet blog sayfalarına da yansıyor mu?

32 yıldır günlük tutarım. Bloglar, benim bildiğim anlamıyla günlük değiller. Bir kere samimiyet sıfır, zaten yazılanlar birbirinin kopyası gibi. İnsanlar radyo DJ’lerinden dinledikleri şeyleri kendi duyguları sanıyorlar. Dünyadaki blogları da izliyorum, onlar daha çok günce-deneme türünde, yani öznelden çok nesnel günlük düzleminde, örneğin savaş bölgelerindeki günlükler gibi. Bunun için, blogcu (Türkçe) ve blogger (her dilde) siteleri var ve onlar da o eğilimde.

14.     “Ben bildiriyorum” köşesine yazdığınız oluyor mu? Yazıyorsanız ne tür haberler/olaylar/yorumlar yazıyorsunuz?

O köşeye yazmıyorum ama ayrı bir dosyada topladığım için söyleyebilirim: 2 ayda 40 haber üzerine blog yazdım ama hepsinin yönelimi gelecekbilimdi, zaten öyle olmayınca editörler kabul etmiyor.

15.     Blog sayfaları sahipleri arasında iletişim kuruluyor mu? Haberleştiğiniz, arkadaşlık ettiğiniz veya tartıştığınız oluyor mu?

Ben yapmıyorum ama yapıldığı ortada, çünkü her yazarın sayfasında ‘gruplarım’ bölümü var. Şahsen okurlarımla yüz göz olmak istemem, daha önceki deneyimlerim tümüyle olumsuz. 64.000 küsur kere tıklandıktan sonra bile, hala 0 okurum olduğunu düşünüyorum. Başkalarının yazılarını eleştirirken kantarın topuzunu kaçırdığım oldu, ihtar aldım. O nedenle diğer yazarlardan uzak durmaya çabalıyorum.

Adım 2:

birincisi, ilk okuduğunuz gazete metnini çok net hatırlıyorsunuz. sizce bunu neye bağlayabiliriz? bu deneyimin sizi çok etkilemesine mi, hafızası kuvvetli bir insan oluşunuza mı, hayatınızda gazetenin ve/veya yazı-çizinin önemli bir yer tutuyor oluşuna mı?

Belleğim güçlüdür, okuduğum herşeyi hatırlarım ve 6 milyon sayfa metin ve 1 milyon kitaplık künye belleğim var, artı 1 milyon karelik görsel malzeme. Psikolojik olarak kognitif tipim, yani yaşamımı duygu ve davranışlar değil, bilgi ve düşünce belirliyor. Yaşamımda okuma, şu an bile günde en az 4 saat yer tutuyor. Yazmaksa, günde 6 sayfa ve 1,5 saat ile şu an zirvede ama bunu yılda 2.000 sayfadan 500 sayfaya düşereceğim. Bu tempo zihinsel bozukluk yapıyor.

ikincisi, gazete okumama noktasına gelmeme sebebiniz sadece gazetelerin yayın politikalarının sizi rahatsız etmesi mi, yoksa başka etkenler de var mı? sizi cumhuriyet okumaya yönelten etken sadece u.mumcu muydu? örneğin, ç.altan gazete değiştirdiğinde de onu okumayı bırakmışsınız. ilk örnekte yazar, ikinci örnekte gazete tercihlerinizde belirleyici oluyor? siz hangisine ağırlık verirsiniz tercihlerinizde?

Liberal gazetelerden ve Özal döneminden tiksinirdim. O zamanlar Sabah, Hürriyet, vd okumazdım. Keza sağcı gazeteleri de okumazdım. Gazete okuma sırası, 1968’e dek Akşam (şimdiki değil), 1974’e dek Milliyet (Abd İpekçi’li), 1977’ye dek Vatan (şimdiki değil), 1977-1992 gibi Cumhuriyet, sonra düzensiz, 2003’ten beri internetten günde (Hürriyet, Milliyet, Sabah, Vatan, Akşam, Radikal, VOA Türkçe, BBC Türkçe, DW Türkçe, Balkantimes Türkçe, Çin Radyosu Türkçe, Rusya Haber Ajansı İngilizce) olmak üzere, 10’un üzerinde siteyi düzenli izliyorum. Zaten verdiğim linkler onlara ait.

üçüncüsü, gazete okuma konusunda ikilem içinde olduğunuz anlaşılıyor. ne onunla, ne de onsuz yapabiliyorsunuz. bunun sebebi, yine gazetelerin yayın politikalarından hoşnutsuz olmanız mı?

Gazeteler tüketim gazetesi oldular. Dünyada da eğilim böyle. Mal satmak için varlar. Tüm medya sahipleri dolar milyarderi. Yayın politikaları yok, politikasızlıkları var. Bunu okur mektubu olarak onlara iletiyorum ama ilgilenmiyorlar. Ben entellektüelim, tüketim toplumu üyesi olamam. Olursam, bana entelejensiya (satılmış ve bağlanmış aydın) denir.

dördüncüsü, beş gazeteye okur yorumu yazıyorsunuz ve hürriyet'te de ayrı bir sayfanız var. milliyet ve diğer gazetelerin yorum sayfaları arasında bir karşılaştırma yapabilir misiniz? hürriyet'te ayrı bir sayfa derken neyi kastediyorsunuz? teknik meseleleri pek anlamıyorum da.

Hürriyet yorumlarınız için size bir sayafa açıyor, benimki http://benimsayfam.hurriyet.com.tr/Yorumlamamalar/ Bunu yazınca tüm yorumlarımı siz de görebiliyorsunuz. 20.000 küsur kişi 200.000 küsur yorum yazmış durumda. Hürriyet bu işe ilk başlayıp, ayrı sayfa veren ilk gazete. Dolayısıyla bu konuda o önde. Okur yorumları ise, beni hem ağlatıyor, hem güldürüyor, izleme zorundayım da. Halkımızın siyasal bilinç düzeyi eksi düzeyde, onlar ufuk altı çizgisini gösteriyor, yani negasyonu, yani yapılmaması gerekeni.

beşincisi, blog yazarlığına sizi yöneltenin çaresizlik olduğunu ama yazarlık sürecinde de bir hoşnutsuzluk hissettiğinizi anlamamak mümkün değil. bu daha çok okur kitlesinin kapasitesiyle mi ilgili, yoksa başka sebepler de var mı?

Milliyet, yayınladığı blogların tüm parasal hakkına el koyuyor. Benimkilerin değeri 100 yıl için 1 milyon doları geçecek düzeyde. Buna ne ad konur, siz karar verin.

Bugüne kadar yayınlanan 500 makalem için, yalnızca 1 kez telif ücreti aldım, o da Sanat Dünyamız’dan, eski YKY’den.

Gelecekbilim, Türkiye’de siyasetin tekelinde. Sivil, gayrıticari, gayrıakademik, yani nesnel bir tek ben varım. Zaten ülkemizdeki tüm gelecekbilim ilgilenenleri 10 kişi civarında (internette tararsanız çıkıyor). 100 üzerinden 100’lük bir iş yapıp, 0 alıp, bir de üste para veriyor olmak, beni çaresiz bırakıyor.

altıncısı, blogcular arasında size yakın gelen isimler yok mu? varsa örnek verebilir misiniz? çünkü, yazılarınıza yapılan yorumları okuyuncu bazılarının size sempati ve beğeniyle yaklaştıklarını görüyorum. ama sanırım siz onlara hiç yanıt yazmıyorsunuz. yapılan yorumlar size ne hissettiriyor?

Başklarının metinlerine yorum yazdığım oldu ama hiçbiriyle zihinsel temas sağlayamam. Dünyalı ile Marslı gibi farklıyız. İnsanlar beni anlamadığı için bana sempati duyuyor. Acı çeken biri halkımıza egzantrik ve çekici geliyor.

yedincisi, blog yazarı için kategori bağlayıcı mı? editörlerin bu konudaki işlevleri neler? başkalarının yazılarını eleştirirken ihtar aldığınızı yazmışsınız. editörlerden mi aldınız? ne gerekçeyle, üslup mu, dil mi v.b.?

Kategori konusunda editörler oldukça dağınık, fotoğrafla ilgili olmayan bir konu oraya girebiliyor. Onun dışında blogda zaten her kategoride kaç yazı var belli, ana sayafada görünüyor. İnsanlar en çok aşk meşk konusunda yazmayı seviyor. Bir yazara futbolla ilgili yazı yazmanın kişiyi ‘doğal top’ yapacağını yazdım, bu küfür sayıldı ve ihtar aldım.

sekizincisi, bloglarınız çok değişik konularda ve malumatfuruş bir kişinin yazdığını hemen belli oluyor. ayrıca felsefi argümanlarınız var ve bunları bir üst dil kullanarak savunuyorsunuz. bu sizin okunma sıklığınızı etkiliyor mu? birkaç yorumda dilinizin ağır geldiği söyleniyordu. bir de, sizi bilinçsiz bir okur kitlesini az da olsa uyandırmaya çalışan bir misyoner tavrında gördüm. (zaten bu konuda siz de biraz ipucu veriyorsunuz) bundan rahatsız olanlar var mı? 

Bu bloga gelmeden de, gelecekbilimle ilgili 3 kitap yazmış ve birini yayınlatmış durumdaydım. Bu benim için yeni bir konu değil, üzerinde 28 yıldır çalışıyorum. Beni olumlu motive eden yazılarımın yayınlanması. Sonuçta 3 ayda 150 yeni metin ve 500 yeni sayfa yazdım, bu motivasyon nedeniyle oldu. Ben bu konunun girişinin girişini yazıyor durumdayım. 50 yıl içinde Türkiye’de moda bir konu olacak ama geç kalınmış olacak. Bundan rahatsız olan yok, çünkü ne yaptığımı anlamıyorlar. Ateist metinlerim yayınlanmadı ama diğer metinlerde bazı ateist parçalar kaynadı gitti ve yayınlandı.

dokuzuncusu, blogunuz için haftada ortalama kaç saat harcıyorsunuz?

Ağustos 2006’da günde 2 saat (en başta günde 4-5 metin yolladığım oldu, ayrıca bunların yayın tarihlerini içeren bana özel listeyi siz gönderebilirim). Aralık 2006’da 200 metin limitine gelindiği ve hedef bu olduğu için, bundan sonra haftada 1 saat ve 1 yazı gibi olacak.


(Kasım 2006)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder