6 Ağustos 2013 Salı

Blogculuk 7: Amorf Bir Yığın Olarak Milliyet Blog Yazarları

Milliyet blog yazarları blogculuk üzerine epeyi kafa yoruyorlar.

Bu konuda yazan bir arkadaşın metnine yorum gönderdiğimde, Milliyet blog yazarlarını ‘amorf bir yığın’ olarak nitelendirdim. O da, yanıtında bunun kötü bir şey olmadığını belirtti.

Bunun üzerinde düşündüm ve bu metin ortaya çıktı.

Öncelikle, amorf bir yığın olmak, 12 Eylül 1980 darbesinin bir sonucu. 12 Eylül öncesinde toplum, birbirini öldüren hiziplere bölündüğü gerekçesiyle, 12 Eylül ertesinde çok sert bir apolitizasyon süreci uygulandı. Bunun sonucunda, konsantrasyonu, oryentasyonunu (yönelimi) ve motivasyonu sıfır olan bir, hatta birkaç kuşak yetişti. Darbe ertesinde, 3 liberalizm de dayandığı için, bu kuşaklar tüketim toplumunun popüler kültürü takıntılı bireyleri oldular. İşte bunlar amorftur ve bu nedenle bu tür amorfluk gerçekten kötü bir niteliktir.

Amorfluk, toplumda rasgele dağılımlar olduğu zaman da ortaya çıkar. Oysa ki son 47 yılda, tüm darbelere ve tüm liberalizmlere karşın, şeriatçı, uç milliyetçi, orta sağ ve orta sol biçimindeki siyasal dağılım hiç değişmeden süregeldi. Buradaki amorfluk değil, tersine çok açıkseçik bir morfoloji var.

İnternete bakalım:

İnternet cemaati oluşturmada öncülük ‘Ekşi Sözlük’e ait. Onlar, ‘Thema Larousse’ gibi tematik bir morfoloji oluşturacaklarına, tam da benim kastettiğim anlamda bir amorfluğa vardılar.

İkinci sıradaki ‘Blogcu’da başlıklar gayet açıkseçik bir kültürolojik morfoloji sergiliyor: Yaşamı 24 saat eğlence olarak görme eğilimine bağlı olarak, prozak toplumunun ‘lay lay lom’cu ama derin depresyonda bireylerinin biçimi bu.

Konunun global lideri ‘Blogger’, Türkiye için ayrı bir liste içermediği için, ilk önce orada başlayan blogculuğun seyir defterini bilemiyoruz ama ergeç bir akademisyen, onun da hakkından gelecektir.

Gelelim buraya ve bize:

Bizler de akademik araştırma konusu olduk. Herhalde bu akademik yıl sonunda konusu olduğumuz tez sunuma geçer ve bizler de, kendi yanıtlarımızı burada aktarma olanağına kavuşuruz.

7 aylık ve yüzlerce blogluk okumalarım ertesinde, buradaki haritanın amorf olduğunu rahatça söyleyebilirim.

Kendimce nedenlerini de sıralayayım:

Öncelikle, bireyciliğimiz, geçmişteki cemaatçi toplumculuğumuz gibi hastalıklı. Kişiler arası mesafeye dayalı değil, samimiyete ve dolayısıyla hayalkırıklığına yönelik hastalıklı bir hümanizm var ortada. Bize popüler kültür aracığılıyla aktarılan sevgi yanılsaması yaşanabilir bir şey değil, filmlerdeki aşklar gibi.

Keza, siyasal eğilimlerimiz de öyle. Milliyetçiliğimiz, onyıllarca sürecek toplumsal bir tedaviyi gerektirir durumda. Vatan için yaşama ve yaşatma yerine, şehitlere ağlama takıntısı zorbaca dayatılıyor bizlere.

Global liberalizmin çok net bir gündelik yaşam vizyonu vardır ama bizim dolar milyarderlerimiz böyle bir şeyin ulusal düzeyde kendilerine de gerektiğine henüz aymadılar. Yarışma şablonu satın alınca, o programın Türkiye gerçeklerine uymayıp, seyirciyi bir de tüketim toplumuna tepkili duruma getireceğine de aymadılar.

İşte bu iki cami arasında binamazlık veya ‘ne doğulu kalabilme, ne batılı olabilme’ amorfizmi tam bir hastalık olarak bünyemize işledi.

Bu amorfizm birkaç tarihsel koşulda işe yarar:

Savaş durumu, göçerlik durumu, hızlı gelen iklim değişimi gibi doğal afetlerde. Yani kabaca krizlerde amorfluk, çok az sayıdaki bazı bireylerin tek tek karlı çıkacağı ama toplumun toplamda zarar göreceği bir ortam yaratır.

75-80 milyonluk kitle bir cehenneme süreklendiğine henüz aymadı. Yurtdışına kaçmak isteyen 50 milyon kişi ama isteyerek giden yalnızca 1 milyon kişi ki onlar da Alamancı olup, yine iki arada bir derede kaldılar.

Sözümü ekstrem ama gerçek bir örnekle bağlayayım:

13 Eylül 1980 sabahı, bir arkadaşımı dayısı Kaş’a götürür ve der ki

“Naha karşısı Meis, naha 10.000 dolar. Gidiyor musun, kalıyor musun?

Arkadaşım kalır ve 12 sene hapis yatar. Üzerine bir de içerideyken açlık grevi sırasında Korsakoff semptomu kazanır.

İşte amorfluğun er geç varacağı felaket budur:

Geçmişini unutma hiçliği…

Dipnot: Bu metnin yazılma günü olan 12 Mart’ın neyi hatırlattığını, bu metni okuyanlardan kaçı biliyor?


(12 Mart 2007)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder